Sehit Hasan El-Benna
Şehid Hasan El-Benna
Allah-u Teala, son asırda İslam ümmetine çeşitli alanlarda bir kısım müceddidler lütfetmiştir. Üstad Bediüzzaman nasıl iman ve ahlaki konularda Müslümanların fikir ve ruhlarına hitap etmiş, müceddid olarak kabul görmüşse, İmam Hasan El-Benna da İslam`ı, toplumların hayatının bütün alanına sirayet ettirmiş; sosyal ıslah çalışmaları alanında tüm Müslümanları etkilemiş, İslam âleminde müceddid olarak kabul edilmiştir. Şahadetinin 62. yılında İmam Hasan El-Benna`yı rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.
Müslüman halklar üzerinde ciddi etkileri olmuş önder şahsiyetin çocukluğuyla, gençliğiyle, mücadelesiyle hayatının her safhası bizler için önemlidir.
Hasan El-Benna 14 Ekim 1906 tarihinde Mısır’ın İskenderiye şehrine yakın Mahmudiye kasabasında dünyaya teşrif etmiştir. Babası Ahmet Bin Abdurrahman El-Benna, hadis ilminde ihtisas sahibi bir âlim olup saatçilik ile uğraşıyordu. İlk eğitimini babasından alan Hasan El-Benna ilk ve orta tahsilini kendi kasabasında ayrıca geleneksel medrese eğitimini Medresetü’r-Reşadiyye, Medresetü’l-İdaiyye ve Demenhur’da okumuş, ayrıca gençliğinin ilk çağlarında Hasafiyye tarikatına intisap etmiş, buradaki manevi eğitimin onda ciddi etkileri olmuştur.
Üstad El-Benna bu yıllarda hafızlığını tamamlamış, Kahire Üniversitesine bağlı Darul-Ulum bölümüne kaydolmuş, üniversite yıllarında İslam âlemi, batı medeniyeti konusunda ve çeşitli toplumsal faaliyetlerde kendisini geliştirmiş, çeşitli etkinliklerin düzenlenmesine öncülük yapmıştır.
İhvan’ın Kuruluşu:
İmam El-Benna, Mısır’ın İsmailiye şehrinde öğretmenlik yapmaya başladığında Kahire’de olduğu gibi burada da sosyal alandaki etkinliklerini sürdürmüş, kahvelerde, sokaklarda insanları İslam’ı yaşamaya teşvik etmiştir. Bu çalışmalar neticesinde etrafında belli bir topluluk oluşmuş, daha sonra bu topluluktan bir grubun teklifi üzerine İslam davası uğrunda yaşama ve dava uğruna ölmeye ant içilerek cemaatleşme sürecine gidilmiştir. Üstad Hasan El-Benna bu yıllardan bahsederken şöyle der: “Allah bilir nice geceleri ümmetin dertlerine çare aramakla geçirdik ve ümmetin hallerini tahlil etmek, dertlerini ortadan kaldırmak için ne kadar düşündük. Bundan dolayı bazen ağlayacak hale gelirdik.” Daha sonraki toplantılarda teşkilatın isminin ne olduğunu soranlara “biz İslam’a hizmet yolunda kardeş olan kimseleriz. Buna göre biz Müslüman Kardeşleriz.” der ve böylece bu teşkilatlanmalar İhvan’ul Müslimin adıyla neşvu nema bulur.
İhvan’ın ciddi gayretlerini gören birtakım grup ve cemaatler, İhvan’ul Müslimin teşkilatlanması içerisinde yer almış, İhvan günbegün Mısır’ın ciddi bir toplumsal gücü haline dönüşmüştür. 1933 yılında Kahire’yi ziyaret eden Üstad El-Benna, İhvan’ın faaliyetlerinin bu şehirde gelişmesine tanık olmuş ve cemaat merkezini İsmailiye’den Kahire’ye almıştır. Burada hem öğretmenlik hem de teşkilat işleri ile meşgul olan İmam El-Benna, Mısır’ın çeşitli yerlerinde okullar, medreseler, mescitler, hastaneler, fabrikalar açmış, çeşitli dernek ve İslami kuruluşların işleyişine öncülük etmiştir. Daha sonraları İhvan tarafından Müslümanların mallarını muhafaza amacıyla finans türü mali kuruluşlar dahi açılmıştır.
Şehid Hasan El-Benna Risaleler isimli eserinde İhvan’ul Müslimin’i şöyle tanımlar: “İhvan selefi bir davettir. Sünni bir yol ve tarikattır. Siyasi bir heyettir. Sportif bir gruptur. Kültürel ve ilmi bir birlikteliktir. İktisadi bir şirkettir. İçtimai bir fikirdir.” (Resailu Hasan El-Benna, S.274 Müesseset’ur-Risale)
İhvan’ın Yayılışı:
O yıllarda Mısır, İngilizlerin sömürüsü altında inliyordu. Hasan El-Benna ve İhvan’ın çalışmalarından rahatsız olan İngilizler Mısır hükümetine sürekli baskı yapıyor, Hasan El-Benna’nın takip edilmesini, cemiyetin faaliyetlerinin kısıtlanmasını istiyordu. Özellikle 1945’de patlak veren 2. Dünya savaşından sonra bu baskılar daha da arttı. Bu vesile ile Hasan El-Benna ve cemaatin ileri gelenleri defalarca gözaltına alındı. 1945 yılında İngilizlerin Müslüman halk üzerindeki sömürüsünün kalkması için İngiltere’ye cihad ilan edilince baskılar daha da arttı. Bu sıralar İhvan, Filistin meselesiyle ilgilenip mensuplarının bir kısmını Filistin’e gönderdi. 1948 yılında İhvan’ul Müslimin, Mısır ve Arap ülkelerinde yaşayıp Filistin işgalini destekleyen Yahudilere karşı cihad ilan edince, Mısır rejimi tarafından yasadışı ilan edildi. Bu sıralar İhvan mensuplarının civar Arap ülkelerine hicret edip, İslami faaliyetlere devam etmeleriyle hareket, Lübnan, Ürdün, Suriye vs. yerlerde taban kazandı.
Dava’nın Esasları:
İmam Hasan El-Benna, iyi bir ilmi birikime sahip olup, Kur’an üzerine mütalaalar yapmış, nefsini sofiyane bir çizgide terbiye ettikten sonra Mısır toplumunu, diğer İslami toplumları, batı toplumunu ve geçmişten beri süre gelen kültürünü inceledikten sonra, Allah’ın inayeti ile Kur’an’dan almış olduğu ilahi eğitim neticesinde hayatın her alanına, toplumun her kesimine hitap edebilecek bir cemiyet kurmuştur. O, İslam’ı hayatın programı olarak insanlara tanıtmıştır. İslam’ın ibadethanelerde olduğu gibi iş hayatında, ailevi hayatta, cadde ve çarşılarda, siyasi ve diplomatik alanlarda ve hayatın tüm alanlarında uygulanması gereken bir sistem olduğunu ve bu sistemin hayatın tümünü kuşatmasıyla ferdi ve toplumsal huzurun gerçekleşeceğini anlatmıştır.
Davanın esaslarını anlatırken; “Gayemiz Allah (cc), önderimiz Hz. Muhammed (sav), Anayasamız Kur’an, yolumuz Cihad, en yüce temennimiz Allah yolunda şehid olmaktır. Hayat iman ve cihaddır.” diyerek Müslümanın bu temel esaslar üzerine yaşaması gerektiğini vurgulamıştır. İmam El-Benna, İslam davetçilerine lazım olan azıkları belirtirken, güzel ahlaklı, bedenen kuvvetli, anlayış ve ince şuurlu, çalışıp kazanacak güçte, inanç yönünden sağlam, ibadette titiz, nefsiyle sürekli mücadelede, vaktinin değerini bilen, hayatın düzenliliğini sağlayıp başkalarına faydalı olma hususlarını zikretmiştir.
Ayrıca gerek Hasan El-Benna’nın şahsı, gerekse İhvan’ın çalışmalarında gençliğin önemli bir yeri olmuş, gelecek nesilleri İslam’ın güzelliği ile buluşturacak gençlere ciddi ehemmiyet gösterilmiş, Hasan El-Benna’nın gençlere yönelik özel sohbetleri teşkilat merkezinde birçok defa olmuştur.
Hasan El-Benna’nın kurduğu bu hareket ve topluma sunduğu sade ve pak İslam anlayışı daha sonra Müslümanların yaşadığı bütün memleketlerde etkisini ciddi derecede hissettirmiş, Araplar içerisinde Hasan El-Benna’nın fikirleri model alınarak İslami oluşumlar şekillendiği gibi Türkiye, İran, Pakistan, Afrika ülkeleri, Endonezya, Malezya gibi coğrafyalarda da Hasan El-Benna’nın fikirlerinin etkisi olmuştur. Bu hareket kendi içerisinde Hamas gibi bir yapıyı meydana getirmiş, sosyal faaliyetlerde Arap, Türk, Kürt, Fars vs. halklar içerisinde faaliyet gösteren tüm İslami hareketlerin model aldığı yapı olmuştur.
Hasan El-Benna’nın bereketli mektebinde Seyyid Kutub, Abdulkadir Udeh, Said Ramazan, Zeynep Gazali, Mustafa Sıbai, Seyyid Sabık, Muhammed Kutub, Said Havva gibi nice İslam âlimleri, mütefekkirleri yetişmiş, eserleriyle, fikirleriyle Müslümanları aydınlatmışlardır.
Şehadeti:
Hasan El-Benna rejimin tüm yıldırma politikalarına rağmen cemaat işleri ile var gücüyle ilgileniyor, sık sık gittiği teşkilat merkezlerinde gençlerle sohbet ediyor, tutuklu ve şehit aileleri ile bizzat ilgileniyordu. Cemaatin ileri gelenleri İmam’ı suikasta uğrama noktasında sürekli uyarıyor, o ise tedbiri aldıktan sonra takdire hiçbir şekilde müdahale edilemeyeceğini söylüyordu. Şehadetinden önce arkadaşlarının tutuklanması ve yapılan baskılardan ötürü herhangi bir yere hicret etmek istemiş, fakat hükümet buna izin vermemiş, ülke içerisinde sığınma ve korunacak bir yere gitme talebi reddedilmişti.
Hasan El-Benna bir gün gençlerle sohbet ederken gördüğü şu rüyayı anlattı. “Rüyamda Ömer Bin Hattab Efendimizi gördüm. Yanıma gelerek sesinin en yüksek tonuyla ‘yakında öleceksin ey Hasan!’ dedi bana. Uyanıp kalktım, Allah’a hamdettim. Sonra tekrar uyudum. İkinci kez aynı ses geldi, ‘yakında öleceksin ey Hasan!’ diyordu. Kalktım sabaha kadar namaz kıldım, bunlar gökten gelen uyarılardır. Allah’a kavuşmam için hazırlık yapmam isteniyordu.”
Şehadetinden birkaç gün önce korumalığını üstlenen kişiler tutuklanmış, İmam Hasan El-Benna’nın eniştesine ait olup kendisine tahsis edilen araca el konulmuştu. Şehid edildiği 12 Şubat günü akşam saat 20.15’te Üstad El-Benna, avukat arkadaşı Abdulkerim Mansur ile çağırdıkları bir taksi ile gitmek için teşkilatın üst katlarından aşağı indi. Kendisini korumakla görevli Muhammed Yusuf Leysi, kapıya kadar onlara eşlik etmiş, o sırada kendisine gelen bir telefona cevap vermekle meşgul iken İmam ve Av. Mansur dışarı çıkmıştılar. Teşkilat merkezinin bulunduğu Ramses Caddesinin ışıkları söndürülmüş, trafik akışı durdurulup eğlence yerleri boşaltılmış, her yer kapkaranlıktı. Çağırmış oldukları taksiye biner binmez kurşun yağmuruna tutuldular. Kurşunları boşaltanlar daha sonra polis arabasına binerek kaçmışlar ve bu suikastı Kral Faruk’a doğum günü hediyesi olarak sunacaklardı. İmam Hasan El-Benna kurşunlanmış bedeni ile arabadan inip canilerin kaçtığı araç numarasını alıp teşkilata girdi ve ilk yardımı aradı. Önce ilkyardıma oradan Kasr’ul Aynî hastanesine kaldırılan İmam’a doktorların müdahale etmesine müsaade edilmiyordu. Bu sırada Kral durmadan hastaneyi arıyor, Hasan El-Benna ölmedi mi diye soruyordu. Bedeninde bir hafiflik hisseden İmam Hasan El-Benna bu şekilde kan kaybından şehadet şerbetini içerek pak ruhunu, hayatını rızası doğrultusunda feda ettiği yüce Rabbine teslim ediyordu.
Allah, onun şehadetini makbul, makamını âli eylesin. Ondaki canlı, berrak ve evrensel İslam fikrinin, onun mücadele ve gayret dolu yaşantısının tüm dünya Müslümanlarının fikir ve yaşantılarında yer edinmesini nasip eylesin.
İmam Hasan El-Benna’nın davetçi gençlere tavsiyeleri:
* Şartlar ne olursa olsun ezanı duyduğunuz zaman namaza kalkın.
* Kur’an-ı Kerim’i okuyun, inceleyin ve dinleyin. Azıcık zamanınızı bile yararsız işlere ayırmayın.
* Kendi dilinizi düzgün konuşmaya çalışın. Çünkü bu Müslüman olmanın belirtisidir. Arapçayı öğrenin, çünkü Kur’an en güzel şekilde Arapçayla anlaşılır.
* Hiçbir konuda aşırı tartışmayın. Zira gösteriş hiçbir zaman yarar sağlamaz.
* Fazlaca gülmeyin. Çünkü Allah’a bağlı gönül, sakin ve vakarlı olur.
* Maskaralık yapmayın. Çünkü mücahid bir millet, ciddiyetten başka bir şey tanımaz.
* Dinleyicinin işiteceğinden fazla sesinizi yükseltmeyin. Çünkü bu bencillik ve eziyet vermektir.
* Kişileri çekiştirmek ve tavırları küçümsemekten sakının. Hayırdan başka bir şey konuşmayın.
* Karşılaştığınız kardeşlerinizle sizden istemese bile tanışmaya bakın.
* Görevler vakitlerden fazladır. Vakitten yararlanmak için başkasına yardımınızı esirgemeyin. Yapacak bir göreviniz varsa onu en kısa yoldan en güzel şekilde yapmaya çalışın.
* Her hususta temizliğe önem verin. Evinizde elbiselerinizde, vücudunuzda, işyerinizde… Çünkü bu din, temizlik üzerine kurulmuştur.
* Ahdinize, sözünüze ve vadi’nize vefa gösterin. Şartlar ne olursa olsun bunlara muhalefet etmeyin.
* Okuma ve yazmanızı sağlamlaştırın. Müslümanların gazete ve dergilerini çokça mütalaa edin. Küçük de olsa kendinize ait bir kütüphaneniz olsun. İhtisas sahibi iseniz branşınızda derinleşin.
* Hükümet vazifesine düşkün olmayın ve onları rızkın en dar kapısı olarak bilin. Ama size verildiği zaman da reddetmeyin. Davanın vecibeleriyle tamamen çatışmadığı müddetçe bu vazifelerden ayrılmayın.
* Malınızın bir kısmıyla davaya katılın, üzerinize farz olan zekâtı cemaate verin. Geliriniz ne kadar az olursa olsun, ondan fakir ve yoksullara bir hak ayırın.
* Az da olsa malınızın bir kısmını beklenmedik hadiselere ayırın ve katiyen lüks eşyalara kapılmayın.
* Durmadan tövbe ve istiğfar edin. Uyumadan evvel birkaç dakikanızı nefsinizi muhasebeye ayırın. Şüpheli durumlar da kaçının ki harama düşmeyesiniz.
* Eğlence yerlerine yaklaşmak şöyle dursun, onlara karşı bir savaşa girişmelisiniz. Bütün konfor ve rehavet görüntülerinden uzaklaşın.
* Her yerde davanızı yaymaya çalışın. Nefsinizle şiddetli bir şekilde mücadele edin ki, onun yularını ele alasınız; gözünüzü haramdan ayırın, duygularınıza hâkim olun.
* Sürekli cemaatle ruhen ve amelen bağlantılı olun ve kendinizi daima kışlasında emir bekleyen bir asker gibi kabul edin.
M. Ali Erdoğan / Araştırma
DoğruHaber